Türk-İslam Düşünür ve Eğitimcilerinin Çocuk Psikolojisi Konusundaki Görüşleri/ Prof. Dr. Haluk Yavuzer Çocuk Psikolojisi kitabından.

Prof. Dr. Haluk Yavuzer’in Çocuk Psikolojisi kitabında Türk-İslam Düşünür ve Eğitimcilerinin Çocuk Psikolojisi Konusundaki Görüşleri  başlığı altında yazmış olduğu kısmı yazıyorum buraya.

Bunu özellikle yazmamdaki amaç yüzyıllar öncesinden bu tür düşüncelerin olması, bu konularda müslüman düşünürlerin eserler ortaya koymaları Ve İbni Sina’nın tesbitlerinin hala bugün geçerli olması.

“Türk tarihi incelendiğinde, her dönemde çocuğa değer verildiği ve çocuğun aile içinde belirli bir saygınlığa sahip olduğu görülür.

Türk-İslam düşünür ve eğitimcileri, çok eski dönemlerden beri, çocuk ve gencin eğitimine ilişkin çeşitli önerilerde bulunmuşlardır.

Ünlü düşünür Gazzali (1058-1111), eğitimi, ” Yabani ısırgan otlarını ayıklayan bir bahçıvanın faaliyeti” ne benzetir. Gazzali’nin bu benzetmesini yüzyıllar sonra Pestalozzi’de de görmekteyiz.

 

Çocuğun gelişimi ve terbiyesi konularında anne babalara rehber olacak ilk eserler arasında, Keykavus’un Kabusname‘si; Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnames‘iyle, Gazzali’nin Ey Oğul adlı kitapçığı sayılabilir.

Bu eserlerde, bir bireyin doğumundan olgunluk evresine kadar yaşamı boyunca karşılaşacağı sorunlar hakkında öğütlere yer verilmiştir. Özellikle Kabusname, çocuğun beslenmesi, hastalıkları, oyun ve dinlenmesine ilişkin rehber bir kitaptır.

 

980-1037 yılları arasında yaşayan büyük Türk hekimi İbni Sina, Çocuk Psikolojisi ve Pedagojisi aracılığıyla, çocuğun ruh ve beden arasındaki paralel gelişmesini sağlama yanlısıdır. İbni Sina’ya göre, organik faaliyetleri denge içinde sürdürülen bir çocuğun ileride güzel huylu, yani ruh sağlığı yerinde bir birey olması doğal bir gelişme olarak beklenmelidir. Yine İbni Sina’ya göre çocuğun bünyesini güçlendirmek açısından yararlı olacak iki şey vardır. Bunlardan birincisi, çocuğun yumuşak bir biçimde “hareket” ettirilmesi, ikincisi de, çocuğu uyuturken “musiki” (ninni) söylenmesidir. Çocuğun bu iki şeye alıştırılması, onun biri beden ve diğeri de ruh için olan “jimnastik” ve “musiki”ye hazırlanmasına olanak verecektir.

 

Bütün bu tavsiyelerin yanı sıra, bir çocuğun ruh ve beden açısından dengeli olabilmesi için harcanacak tüm emekler, özellikle çocuğun ruhsal eğilimlerine dönük olmalıdır. Öyle ki, çocuğun aşırı öfkeye, büyük korkuya kapılmasına, üzülmesine ve uykusuzluk çekmesine neden olacak davranışlardan mutlaka kaçınılmasını salık veren İbni Sina, çocuğun ne zaman, neyi istediğini dikkate almak ve bu yolla da ona yaklaşmak, yani onun sevgisini kazanmak gerektiğine işaret etmiştir. Bu yaklaşımın bir başka yolu da, hoşlanmadığı şeyleri çocuktan uzaklaştırarak onun sevgi ve güvenini kazanmaktır. İbni Sina’ya göre böyle bir yetiştirme yöntemi, ruh ve beden sağlığı olmak üzere iki açıdan yarar sağlamaktadır. Huyların “dengeli ve uyumlu” tutulması sayesinde, hem ruh hem de beden sağlığının korunması mümkün olmaktadır.

 

Gazzali’ye göre, çocuğun kalbi saf bir cevherdir. Verilen her şeyi kabul etmeye hazır olan çocuğun iyi bir insan olabilmesi için, iyi eğitilmesi gerekir. Çocuğu korumak, eğitmek ve ona ahlaki değerleri kazandırmak göreviyse aileye düşer. Bunun için, “daha ilk günlerde çocuğun terbiyesine önem verilmelidir,” diyerek terbiyede ilk yaşların önemine dikkati çeken Gazzali, eğitimi “taş üzerine nakışlar yazma” ya benzetir. Bu konuda Gazzali şöyle der: ” Çocuk ana baba elinde bir emanettir. Kalbi kıymetli bir cevher gibi temizdir. Mum gibi her şekli alabilir. Bütün yazı ve şekillerden uzaktır. Temiz bir toprak gibi olup, hangi tohum atılırsa büyür. İyilik tohumu ekilirse, din ve dünya saadetine kavuşur.” Gazzali, çocuk yetiştirmede ana babanın . sorumluluğuyla öğretmenin sorumluluğunu aynı düzeyde görmektedir.

 

Gazzali, ilk yetişme çağında çocuğu, överek ve kötüleyerek iyiliklere teşvik ve kötülüklerden men etmek mümkün olmadığından, sözlü önlemler yerine, başlangıçta kötü örneklerden koruma yoluyla terbiyeyi önermektedir. Çocuk iyi ahlakla ilgili güzel bir hareketi görüldüğü zaman mutlaka takdir edilmeli ve sevineceği biçimde ödüllendirilmelidir. Sık sık eleştiriden kaçınılmalıdır. Çünkü böyle bir tutum, çocuğu bu sözleri dinlememeye ve kötü davranmaya, kınamaları dinlememeye ve kendisini kınayanları hafife almaya iter. Çocuğa karşı sabırlı davranmalı ve çok ender olarak onu kınamalıdır.

 

Gazzali’ye göre, çocuğa hangi oyun türlerinden hoşlanıyorsa onu oynaması için fırsat verilmelidir. Çocukta yalnızca oyun isteği vardır. Eğer çocuk, oyundan tümüyle men edilir ve yalnızca derse, öğrenime bağlanırsa, kalbi ölür, zekası iptal olur, daima dertli ve sıkıntılı olur. Hatta bu durumdan kurtulmak için hileye başvurmak bile isteyebilir.

 

870-950 yılları arasında yaşayan Farabi, zihin eğitimini öğretim, ruhun terbiyesini de eğitim olarak kabul eder. Böylece eğitimle öğretimi insan doğası üzerine yapılandırır. Modern psikolojideki “bireysel farklar” konusunun, Farabi’nin eğitim felsefesinde de var olduğunu görürüz. Eğitim psikolojisinin konularından olan, “kalıtım mı, çevre mi?” tartışmasında, Farabi’nin eğitim sisteminin uzlaştırıcı bir yol izlediğini söylemek mümkündür. Kalıtım ve çevre konusu Farabi’de, “yaradılış” (fıtrat) ve “eğitim” kavramları içinde gerçekçi bir yaklaşımla açıklanmıştır.

 

Farabi’nin yöntemleri değerlendirildiğinde, onun ne aşırı disiplinci, ne de aşırı derecede serbestlik yanlısı (liberal)olduğu görülür. Eğitimde yöntem olarak “haz” ve “elem”i kullanmayı düşünenler arasında, Farabi’den önce İslam aleminde yaşayan filozof olup olmadığını bilmiyoruz.

 

Bu uzmanların yanı sıra, Sadi’nin Gülistan; Ebul Hayr’ın Hayriyye; Maraşlı Sümbülzade Vehbi Efendi’nin Lütfiyye adlı eserleri de, eğitime ilişkin önerileri içeren bölümlerle dolu önemli çalışmalardır.”

Bir cevap yazın