Bu pembe elbise hikayesinden çıkarılacak iki konu kaldı bana. Birincisi kız çocuklarına pembe renk giydirelim mi? Pembenin cinsiyeti var mı? İkincisi sırf kıyafetinden dolayı bir başka çocuğu dışlayan çocuklar. Akran zorbalığı aslında bunun adı, bununla nasıl başa çıkmalıyız? İkinciyi başka yazıya bırakıyorum, şimdi birincisi.
.
Pembeyi tercih etmeyen, kızına kabarık elbiseler almayan bir anneyken, teyzesinin hediye ettiği şu pembe elbiseyi 4.yaşının yazında abartmıyorum üzerinden hiç çıkartmadan giydi. O yaz her yere onunla gitti, çamurda onunla oynadı, gezmeye onunla gitti. Akşam yıkadık sabah giydi. Sanki şimdiye kadar giydiği renklerden öç alırcasına. Sanki bana “Anne bak bu benim rengim, bu rengi çok seviyorum” dercesine giydi. İyice giydi, yıpratırcasına… Elbisenin tülleri lime lime oldu, ara ara yırtıldı. “aa kızım bak yırtılmış” dememe aldırmadan, “olsun bişey olmaz, öyle de giyerim” dedi.
O yaz annelik adına şapkayı çıkarıp önüme koyarak düşünmeye başladım. Neydi benim korkularım, kızım pembeler içinde bu kadar mutluyken, ben neden mutsuzdum? Pembeyle ilişkilendirdiğim durum neydi? Renklerin cinsiyeti olur muydu? Cevaplarını tek tek bulduğum bu soruların sonunda, kızıma bir tane daha dantelli pembe elbise aldım. Oysa aynı elbisenin beyazını almıştım önceki yıllarda. O elbiseyi ona verirken “aa anne pembe almışsın, seviyor musun pembeyi” dedi. “evet, neden olmasın” dedim sadece. “ama hiç pembe kıyafetin yok senin” dedi. “yani evet, tercih etmiyorum” dedim. “Evet aslında ben bütüüün renkleri seviyorum, ama şimdi pembeyi tercih ediyorum” dedi. Öyle bilgece, öyle ihtiyaca cevaptı ki bu söyledikleri, anladım anlamam gerekenleri. Bundan sonra kendimi ona bıraktım, çünkü ne yapması gerektiğini, neye ihtiyacı olduğunu biliyordu aslında. Korkuları olan bendim.
Ben artık sadece kızımla yaşamayı seçtim. Kendimi, kızları yeniden tanımladım arzularım, meraklarım, farklılıklarımla. Kızımdan öğrendiğim bu duyguyla kendim olmayı, kendimi ortaya koymayı seçtim. Ama kendime baktığımda yine pembeye çok fazla yer bulamıyorum. Kadınlar diyorum, kızlar evet bir pembe kadar naif, inceler ama bir prenses havasında sadece elbisesinin rengine, tülüne, nasıl göründüğüne takmamalı diyorum. Hayat gayesi bu olmamalı. Yaradanın kadına verdiği gücü, sadece birilerini memnun etme adına, dış görünüşüne harcamamalı kızlar, kadınlar. Aslında en baştan beri mücadele ettiğim bu duygulardı. Toplumun kadına biçtiği roldü, pembe giydirmek istemeyişimin ardındaki sebep. Pembenin suçu yoktu. Ve kızlar istedikleri zaman kabarık, pembe elbise de giymelilerdi.
Ama yine mücadeleye, dayatmalara karşı koymaya devam etmeliydim. Bir anne olarak kendimin de bir zamanlar mücadele ettiği duyguları, kızım yaşamasın hissetmesin istiyordum. Onunla, kızımla sorularımızı çoğalttık, dağlarda gezen, hayvanların dilinden anlayan bir kızın hikayesini de biliyor, bir prensesin hikayesini de. Farklılıkları birlikte bulup, kültürlerle, renklerle iletişim kuruyoruz.
Hatta geçenlerde bir masal dinliyordu, Hanne’nin “hayır hiç te öyle değil, kadınlar da ata biner” diyerek kafa salladığını gördüm. Popüler olan, masallar, çevre bir çok şey öyle düşünmemiz, onlar gibi olmamız için sürekli telkinlerde bulunuyor bize. İşte bununla savaşacak bir karakter oluşturmak benimkisi. Sadece kızım için değil aynı şeyler oğlum için de geçerli.
O dönem kreşte her gün kıyafet düşünen, bunun için zaman harcayan Hanne, bugün hep aynı pantolonu “anne bu çok rahat, yine bun giyeceğim” diyerek nerdeyse bir hafta giyiyor. Kıyafet konu olmuyor artık, ama seçimleri oluşuyor. Gezmeye giderken yine elbise giymeyi, süslenmeyi tercih ediyor. Doğru olan da bu değil mi zaten?
Bu mücadele, sorgulama içinde ilkokula başladığı bir gün şunu söyledi.
“Kızlar pembe giymek zorunda değil, değil mi anne? Hem ben maviyi bazen de yeşili seviyorum. Legoları da seviyorum, arkadaşım sevmiyormuş?”
Ben kızlar, erkekler diye cümle kurmuyorum, olabildiğince bununla mücadele ediyorum. Bedenine ne giydiğine değil de, ruhunu, zihnini neyle beslediğine baksın istiyorum. Ve öyle de oluyor. Çevremdeki tüm annelere bu konuda rica ediyorum.
Bazen kızımın kızlar içinde yalnızlık çektiğini görüyorum, kitap okumayı sevmiyormuş, satrancı, lego sevmiyormuş, o bunu oynamak istemiyormuş deyip, arkadaşlarıyla farklılaştığını görüyorum. Bazen iki kızın aynı ortamda sıkıldıklarına şahit oluyorum. Popüler olanın, pembenin, prensesliğin, telefon oyunlarının, çizgi filmin çocukların oyunlarına gölge düşürmesini istemiyorum. Bazen bu saydıklarım yüzünden hayal kırıklığına uğruyoruz.
Ben renkleri cinsiyet ayrımı gözetmeksizin sevmeyi tercih ediyorum. Hepsini yerli yerince. Çocuk oyunlarını, kitapları kız-erkek diye ayırmamayı tercih ediyorum. Sadece hepimizin yapabileceği şeylerin farklı olduğuna inanıyorum. Çocuklarıma da öyle anlatıyorum.
Sevgiler…
Son yorumlar