Sakin bebek hayal değil?

 

Evet ağlamayan, sakin bebeklerim vardı, evet bebek ağlaması nedir bilmiyorum. Bunu bebeği ağlayan anneleri üzmek için yazmıyorum, bilakis ben ne yaptım da sakin oldular diye tecrübelerimi aktarmak için yazıyorum. Bu durum bana has değil, çevremdeki yabancı ve Türk aşkadaşlarımda da benzer durumlar fazlasıyla mevcut.

Aslında yaşanılana tecrübe denilir. Benim ilk bebeğim de sakindi, tecrübem yoktu peki nasıl oldu? Bebeklerle ilgili önyargım yoktu, bebekler ağlar, durmaz, gazı olur vs. bunları hiç düşünmedim. “Acaba şöyle mi olur, yapabilir miyim” gibi hiç aklıma gelmemişti. İlk hamileliğimde gayet aktif ve pozitiftim. Bulutların üzerinde bir hamilelik dönemi diyebilirim. Hafta içi yüksek lisans derslerine gidiyor, hafta sonu da öğrencilerime ders veriyordum. Belki de yoğunluktan negatif düşünmeye fırsat kalmıyordu ;)). Çevremde hamileliği ve doğumu negatif olarak anlatacak kimse de yoktu, bloglardan da pozitif doğum hikayeleri okuyordum. Hamileliği bir hastalık, “öldüm bittim, tükendim” hali olarak hiç görmedim. Aktiftim, hatta bayağı aktif. Son haftaya kadar yürüme, ev işleri dahil bir çok şeyi fazlasıyla yaptım. Zaten hamilelik hastalık değil. Bizde bu durum bence fazlasıyla abartılıyor, hatta psikologlara göre bunun altında yatan sebep, kadınların değer görmeme hissi olduğu söyleniyor. Yani değersizlik hissi olan kadınlarda hamilelik döneminde aşırı naz hali olabiliyor.

Ne garip Dünya, ya hu! Dünyanın başka bir yerinde kadınlar hamile olunca kocalarını köle yapıyorlar, yine aynı insan türü Dünyanın başka bir yerinde hamileliğinin son haftasına kadar koşuyor, yürüyor, kendi işini kendi yapıyor, aktif hayatın içine dahil oluyor. Hatta iki, üç çocukla geziyor. Kadın aynı kadın, ama davranışlar neden farklı? Galiba, dünyaya bakışımıza algılarımız, tecrübelerimiz, düşüncelerimiz fazlasıyla yön veriyor.

Birinci çocuğumun sakin bebek olması ve mutlu hamilelik halim ikinci çocuğa cesaret etmemde etkili oldu. O zaman kızım daha 17 aylıktı, ve sonra ikinci çocuk henüz 2 yaşındayken üçüncüye cesaret. Şimdi durup geçmişe bakınca bazen bu nasıl delilik diyorum. Ama o delilik de olmasa cesaret edemezdim galiba. İnsan işte sınırı aşmak için risk almayı göze alıyor. Tom Hanks’in oynadığı Forrest Gump filmindeki gibi, “koşmayı bir an bırakıp düşünürsem, koşamam” diyor ya, işte o misal :))

Evet sakin, kendi hallerinde uyuyan ve ağlamayan bebekler: (istisnai ağlama durumları muhakkak olmuştur ama böyle katıla katıla, insanı çaresiz bırakacak durum olmadı) Bunları ben üç çocukta da deneyimlemişsem, bir insan olarak bunları yaşamışsam benzer yolları takip eden herkes aynı sonuca ulaşabilir.

Bir bebeğin sakinliği için gerekli olabilecek durumlar neler olabilir?

1. Bebeğin durumu: O kendi yaratılış halinde, olduğu gibi kabul görürse, ve sağlıklıysa. İstisnai durumlar her zaman vardır. Doğum başlı başına bir risktir bence. İlk bebeğimde normal doğum için ısrar etmem, doğum süresinin uzaması, benim son andaki korkularım, bebeğin anne karnında ilk kakasını yapıp hatta yutmasına neden oldu ve mosmor baygın bir bebek doğdu. Herşey olabilir, o an doktorların, hemşirelerin koşturmaları ve benim herşeyden habersiz oluşum bir anı olarak zihnimde. Öyle filmlerdeki gibi ağlayarak doğmadı yani.

2. Annenin halet- i ruhiyesi: Sakindim, iç huzurum yerindeydi. Bebeği olduğu gibi kabul eden, doğar doğmaz sarıp sarmalayan, sürekli yanında bulunduran bir anneydim. Hastane de kaldığım üç gün boyunca gündüzleri uyurken kucağımdan bırakmadım, o anları kaçırmak istemediğim için. Dinlenmek istediğim zamanlarda da bebeği beşiğine yatırdım. Evde de ilk başlarda ebeveyn yatağına yakın beşiklerden kullandım, daha sonraları birlikte yattık. Bu durum herkese göre değişebilir, benim için en kolayı buydu. Hiç uykusuz kalmadım yanımda olduğu için emzirmek için kalkmıyordum. O minikken, güvenlik açısından sırtımı yastıklarla destekleyerek, hafif yatar pozisyonda üzerime de bebeği alarak emzirip uykuya geçişine yardımcı oldum. Evin diğer üyelerinin ruhu bile duymadan :))

3. Bulunduğu ortamın şartları: Üç farklı doğum; hepsinin süresi farklı, fakat üçünün de bebeklikleri sakindi. Travmasız doğumlar, doğum sonrası bulunduğum hastane şartlarının iyi olması. Anne olarak hastane çalışanları, doktorlar tarafından çok iyi desteklendiğimi düşünüyordum. İşini severek yapan insanların içinde olmak , insana güven veriyor. Tıpkı bebek gibi, yeni doğum yapmış annenin de o ilk dönemlerde aşırı derecede güvene, sevgiye, desteğe ihtiyacı var. İlk bezi nasıl değiştirilir, nasıl kıyafet giydirilir, ilk duşu nasıl aldırılır gibi ayrıntıları hemşire gösterdi. Aynı hastanede doğum yapmış arkadaşlarımın hepsi aynı görüşte değiller, bunun nedenini de bilemeyeceğim artık.

4. Bizim bebeğe olan bakışımız: Tüm yukarıda saydıklarımın yanında hormonların etkisiyle, o ilahi gücün seni anneliğe hazırlamış olması, içten gelen annelik duyguları. Bunun eğitimi felan yok, bu tamamen Allah’ın bütün annelere bahşettiği bir duygu durum ve o duyguların yönlendirdiği davranışlarımız. Bize düşen sadece o durumu kabullenip strese, şüpheye düşmeden annelik içgüdülerimize güvenerek hareket etmemiz.

İlk doğduğu andan itibaren anne göğsünden ayırmadım, bizim kültürde insanlar “bebeğini doyurduktan sonra fazla kucağında tutma, kucağa alışmasın, hemen beşiğine koy” böyle inanır ve taze annelere de hep bunu tavsiye ederler. Ben yalnızdım ve ne yapmam gerektiğine sadece içgüdüsel olarak karar veriyordum. İlk aylarda annemler yanımdalardı. İlk kızımda kucağa alışma dediğimiz, tüm annelerin korkulu rüyasını yaşadım. Bir çok nedeni olabilir bu değil mesele, ilk beş- altı ay öyle devam etti. Hatta bebek arabasında durmuyordu ve çare olarak kanguruyu keşfettik. O hep yakınlık istiyordu ve bu çok normalmiş. Benim de kızımın da çok hoşuna gitti bu durum. Tok olduğu zaman eğer dışarıda yolculuk halindeysem, değmeyin keyfine, hiç uyanmadan rahatça yolumuza devam ediyorduk. Oğlumda tam tersi, doyduktan sonra yatırınca kendi kendine uyuyordu. Kucakta durmaktan rahatsız oluyor ve kendi halinde yatmayı seviyordu. Son numara da curcunalı ev halinde zaten diğer kardeşlerini izlemekten anneyi düşünemiyordu bile :))

Çünkü zihnime yerleştirdiğim “başka bir annelik mümkün” düşüncesiydi. O anlar çok özeldi, her saniyesini kaçırmadan doya doya yaşamak istiyordum. Çünkü o kucağımda tuttuğum minicikti, sadece bana muhtaçtı, onu sakinleştiren huzur veren annesiydi. “Bu bebeğe nasıl bakacağım” düşüncesi aklıma hiç gelmedi, ” ya şöyle olursa..” diye hiç düşünmedim. Doğadaki diğer canlılar gibi basitçe, kucağıma aldım ve sadece emzirdim, uyuduğunda bile kucağımdan bırakmadım. Onlar hep göğsümde, kucağımda uyudular. Yorulunca sakince yanıma yatırdım, nefes alışlarını, o masumiyeti seyretmek cennetti benim için.

Kucağına alma alışır diyenlerin tek korkusu: Çocuğun anneye bağımlı olmasına neden olunacağı korkusu. Bunun tam aksini söyleyen araştırmalar mevcut. Bir çocuğun yakınlık ve güvenlik ihtiyaçları tam olarak karşılandığında, öğrenmeye, araştırmaya, keşfetmeye, sınırlarını genişletmeye daha çok istekli oluyorlar. Düşünsenize bu durum bebek için ne kadar çok güven ve cesaret verici, hayati bir mesele, annesinin ve babasının ihtiyaç duyduğu her anda yanında olduklarını bilmek.

Emzirmeyle ilgili de yok iki saatte bir emzir felan hiç bunlara dikkat etmedim, bilmiyordum bile bunları. Annem ” biz bebek daha ıhh derken emzirirdik” demişti. İşte buydu, bütün teorilerin üzerinde bir durum, neyin saatini tutacağım ki bebeğe aç kalmayı veya sabretmeyi öğretmiyorum ki. Benim için ölçü bebek “gak dese meme, guk dese meme ” idi. Bu tabi ki ilk başlarda yorucu bir süreç, bazen hiç bırakmadıkları oluyor işte bu aşamada çevrenizdeki insanların yardımı şart. Anneniz, kardeşiniz, eşiniz evi temizleyip, yemek işini halledebilir hatta varsa diğer çocuklarınızla ilgilenebilirler. Bunları yapmaları sizden bebeği alıp sakinleştirmeye çalışmalarından daha mühim, ilk başlarda bebeğin, baba da dahil buna, sizden başka kimseye ihtiyacı yok. Kimse de onu sizin gibi sakinleştiremez.

Vee uyuyun, bu hem anne sütünü artıran hem de sizi rahatlatan bir durum. ilk bebeğimde başka bakacak çocuğum olmadığı için sabahları onunla birlikte bir iki saat uyuyordum, bu ikinci de daha az, üçüncü de hiç mümkün olmadı ama gece rahat uyuduğum için bu durum beni çok da etkilemedi. Hatta üçüncü de günde üç kere dışarı çıkmak zorundaydım, bebeği kucağıma kanguruya takıp çocukları okula bırak, iki-üç saat sonra oğlanı okuldan al eve gel, bir kaç saat sonra ikisini de hazırla tekrar çık büyük kızı okuldan al, gel. Bunun üstüne bir de yemek, ve klasik ev işleri. Evet kolay değil ama herşey bizim bakış açımızda, “öldüm, bittim, yetişemiyorum” derseniz öyle olur, ama bebeğinizin hava alması için fırsat olduğunu düşünürseniz, o da kucağınızda hem hava alır, hem de mışıl mışıl uyur. Hani derler ya, yolların dili olsa da anlatsa diye hah işte, aslında durumum tam da öyle. Hele de kış günlerinde düşünün bu durumu. 3 yaşında henüz yabancı dil bilmeyen, yeni anaokuluna başlamış oğlunuzun sıkıntıları, eve getir tam uykuya dalacakken “hadii ablayı almaya gidiyoruz” sözüyle başlayan çığlıkları, haklı olarak tekrardan dışarı çıkmak istemeyişi, diğer çocuğunuza yetişebilme stresi vs vs.

İşin özeti: İhtiyaçları zamanında karşılanmış, anneye yakınlığı giderilmiş, onu kucağınızda tutarken sizin nefesinizi hissetmiş, kalp atışınızı, kokunuzu, teninize temas etmiş huzurlu bir bebekten korkmayın. Bunlardan başka bir şeye ihtiyacı yok ki, bunların hepsi de size anne olunca veriliyor zaten. Açlık ve yakınlık iki mühim hayati mesele bebekler için. Bebeğinizi daha ağlamadan onun size verdiği sinyallerden acıktığını anlıyor ve kucağınıza alıyorsunuz. İyice acıkıp ağlamaya başladığında bebek  huzursuzlaşıyor ve korku panik hali başlıyor. “Açlık korkusu”, o ağladıkça anne panikliyor, sallaya sallaya kucakta susturulmaya çalışılıyor, anne yetmiyor etraftakiler alıyor bebeği, oysa tek ihtiyacı annesi ve memesi. Anneannem “yavrum bebeğini kucağına al, içinden gelerek coşkuyla sev, bu sütünü artırır” dermiş annemlere. Bu ruh halinde olma, bebeği sevme hatta coşkuyla sevme. Hepsi ilahi hediyeler bizim için.

Tüm ihtiyaçları karşılanan bebek:

Aşırı ağlamaz, (özel durumu olan bebekler hariç, böyle durumlarda uzman desteği şart) , bebek sakin çünkü yaşam için gerekli gereksinimleri karşılanıyor. Korkmayın bebeğinizin ihtiyaçlarına hemen cevap vererek, onu kucağınızda tutarak onun dengesini bozmazsınız, onu rahatlatır, güven verir, sevildiğini ve kendini iyi hisseder. Güçlü bir bağlanma yaşar annesiyle, güçlü benlik duygusu oluşur, sevgi dolu ve açık, rahat bir insan olur.

“Bebeğim iyi değil”, “rahat değil”, “beni kullanıyor” vs gibi durumların gerçekle alakası yoktur. Çünkü bebekler henüz bunları düşünecek kadar zihinleri gelişmemiştir. Onun sadece sağlıklı ve mutlu olabilmesi için temel ihtiyaçları vardır, emzirilme, kucağa alınma, sakin olma gibi.

Sakin ol, rahat ol sen öyle oldukça bebeğin de rahatlayacak. Bebek tüm duyguları anneden emer, hayatla bağlantısı anne iledir.

Huzurlu annelik dileklerimle, tadını çıkarın…

 

Bir cevap yazın